FIKRALAR

                                                                                                          1 - 2 - 3 - 4  

ADRES

İki Karadenizli arkadaş İstanbul'a gelirler ve genelevi aramaya başlarlar. Sora sora Karaköy’e kadar gelirler. Karaköy'de Temel bir turistle çarpışır. Turist Temel'in hemen beline tabancasına elini uzattığını görünce; eliyle kendini işaret ederek: “I am sorry.“ der. Temel de elini belinden çeker. Dursun sorar Temel'e : “Turist sana ne dedi?” Temel cevap verir: “Bir şey yok canım, o da bizim gibi .m sorayi“

 

AGOR İLE NAGOR

Agor ve Nagor adında evli bir çift varmış. Agor uyuşuk tembel bir kocaymış, Nagor ise aklını iyi kullanabilen bir kadın. Bir gün Nagor evdeki her şeyin ters gittiğini farketmis. Musluklar bozuk lambalar yanmış.... Neyse Agor’a gider ve “Nagor lambalar yanmış, bi değiştiriversene.” der. Agor da “Niye, ben elektrikçi miyim?” der. Nagor “O zaman muslukları yap.” der. Agor yine aynı  uyuşuklukla “Niye, ben tesisatçı mıyım?” Nagor “Peki.” der ve gider. Agor  ertesi gün işe gider. Geldiğinde her şeyi düzgün bulur ampuller yanıyor, musluklar tamir edilmiş. Tabii şaşırır, Nagor’a sorar “Nooldu?” diye. Nagor da bir adam ismi verir “O yaptı.” Der. Agor telaşlanır, “Ama o çok kötü bir adam, muhakkak senden karşılığını istemiştir.” der. Nagor da “Benden tüm bunların karşılığında iki şey istedi. Ya benimle yatarsın ya da bana pasta yaparsın dedi.” derken Agor rahatlar ve karısına “Tabii sen de ona pasta yaptın.” der Nagor da ona “Niye ben pastacı mıyım?” der.

 

AĞUSTOS BÖCEĞİ VE KARINCA

Karınca yaz boyunca çalışırken ağustos böceği saz çalmış.  Bilirsiniz hikayeyi... Tabi kış gelmiş, karınca sıcacık evinde afiyet  içinde yaşıyorken bir gün kapısı çalmış. Bakmış ağustos böceği. “Tamam“  demiş, “Yaz boyunca saz çaldın şimdi aç kaldın ve benden yemek istemeye  geldin, değil mi? Saz çalacağına biraz çalışmış olsaydın böyle aç  kalmazdın demi?.“ Ağustos böceği de “Yoo. Yanlış anladın“ demiş. “Biz yaz  boyunca saz çalınca, ayıptır söylemesi biraz para yaptık da“ demiş. “Hatta  meşhur da oldum, şimdi Avrupa turnesine çıkıyorum. Belki oralardan  istediğin bir şeyler vardır, diye sormaya geldim“ demiş. Hakikaten de  karınca bir bakmış ağustos böceğinin hiç öyle aç bir hali yok. Üzerinde  bir kürk var, arkada da kocaman bir limuzin, önünde şoförü ile onu  bekliyor. “Yok, bir şey istemiyorum“ demiş. “Ama Fransa'ya uğrayacaksın değil mi?“ diye sormuş. Ağustos böceği de “Evet“ demiş. “İyi o zaman!”  demiş, karınca “Paris'e gidince orada La Fontaine diye bir adam var, onun  yüzüne bir tükür benim için, oldu mu?” demiş.

 

AKSİ KARİ

Temel köyde kahve önünde otururken arkadaşı kan ter içinde gelir ve Temel 'e:

- Ha burda niye oturiysun, koş kaynanani kurtar, çamaşır yıkarken dereye düşti, suya kapıldi.

Temel dere kenarına koşar ve yukarı doğru koşmaya başlar. Arkadaşı:

- Yahu dere aşağıya akay sen yukarı koşaysın. Temel cevap verir:

- Sen bilmezsun benum kaynanam ne aksi karidur.

 

AKVARYUM

Büyük bir akvaryum galerisini gezen Temel alt katta büyük bir balık görür, adamın biri de kafasını akvaryuma dayamış, kafasını nereye götürse balık o yana geliyor. Temel dayanamamış sormuş nasıl oluyor diye, adamda anlatmış:

- Benim beynim balığınkinden güçlü olduğu için onu etkim altıma aldım, ben ne yaparsam, o da onu yapıyor.

Bir süre sonra adam oradan ayrılıyor ve bizim temel aynı şeyi denemeye başlıyor. Adam geri geldiğinde ne görsün! Temel kafayı akvaryuma yaslamış balık sağa gidiyor Temel sağa gidiyor, balık sola gidiyor Temel sola gidiyor.

 

ALTILI GANYAN

Veli efendi hipodromuna giden Temel, atlar start alır almaz favorisi olan atı elinde dürbünle takip ederek bir yandan da “Ulanım benum, yabak nasıl da yel gibi gidey” diyerek atını teşci eder. Gerçekten de Temel’in atı en öndedir. Etraftakiler gıpta ile Temel’e bakarlar, Temel dört köşedir. Fakat bir süre sonra atlar teker teker Temel’in atına yetişip geçmeye başlarlar. Derken Temel’in atı en sonuncu duruma düşer. Temel etrafın alaylı bakışlarına aldırış etmeden tezahürata devam eder. “Uy aslanım benum ya bak nasıl da hepsini önine katti getiriy.”

 

ALTMIŞBEŞ MİLYON

Bir zamanlar oldukça yüksek mevkilere ulaşmış bir bayan politikacımız, işsiz kalınca sırayla iş adamlarının kapısını çalıp iş aramaya baslar. Önce Sabancı’ya gider. “Efendim ben ayni zamanda ekonomi profesörüyüm, politika da çok önemli görevlerde bulundum, lütfen bana bir iş verir misiniz?” der. Sabancı düşünür ve “Sana ayda 50 milyondan fazla maaş veremem, istiyorsan gel yarın işe başla.” der. Politikacımız “Aaa, 50 milyon da ne ki, benim cüzdanımın kenarını bile doldurmaz.” diyerek bu kez Koç’un kapısını çalar. Koç da “Size en fazla 70 milyon verebiliriz bayan.” der. Politikacımız başı önde eve gelir ve her zaman akıl danıştığı kocasına “Şekerim, çalmadığım kapı kalmadı ama şöyle parası bol bir iş bulamadım, sen ne dersin?” der. Kocası bilmiş bilmiş başını sallayarak “Hanım sen git bir de Matild Manukyan'la konuş.“ der. Ertesi gün politikacımız Manukyan'ın kapısı önündedir. "Efendim, ben ekonomi profesörüyüm, ayrıca politikada çok önemli görevlerde bulundum bana uygun bir işiniz var mı?" der. Manukyan yüzünde sıcak bir gülümsemeyle "Tabii hanım kızım yarın gel işe başla sana ayda 2 milyar veririm." der. Politikacımızın gözleri parlar birden, heyecanla " Sahiden o kadar eder miyim?" diye sorar. Manukyan gayet sakin cevap verir, "Aa, ne demek kızım, 65 milyon senin için sırada bekliyor!"

 

AMERİKALI

Zengin iş adamı, bir iş seyahati sırasında küçük bir Meksika köyüne uğrar. Limanda gezerken, ağzına kadar balık dolu küçük bir teknenin içinde oturan bir balıkçı dikkatini çeker. Merakla yanına yaklaşır ve sorar, “Merhaba, bu balıkları yakalamak ne kadar zamanını aldı?” Balıkçı, tümünü bir iki saatte yakaladığını söyler. İşadamı bu kez, niçin daha uzun sure kalıp daha fazla balık yakalamadığını sorar. Balıkçı, ailesinin geçimi için bu kadarının yettiğini söyler. Amerikalı işadamı merakla balıkçıya kalan zamanını nasıl geçirdiğini sorar. Balıkçı anlatır, “Geç vakit yatarım, sabah birazcık balık yakalarım. Sonra çocuklarımla oynarım, öğlende de karım Mania ile biraz siesta yaparım. Akşamları, amigolarla beraber gitar çalıp şarap içeriz, eğleniriz. Dolu ve meşgul bir yaşantım var senyor.” Amerikalı gerinerek, “Benim Harvard' dan MBA' m var ve sana yardım edebilirim. Balık tutmak için daha çok zaman ayırmalı ve daha büyük bir tekne çalışmalısın. Bu tekneden elde edeceğin gelirle daha büyük tekneler alırsın. Kısa surede bir Balıkçı filosuna sahip olursun. Böylelikle, yakaladığın balığı aracılara değil doğrudan doğruya işleme tesislerine satarsın. Hatta kendi balık fabrikanı bile kurabilirsin. Balıkçılık sektöründe bir numara olursun. Ve Amerikalı devam eder, “Tabii bunları yapman için öncelikle bu küçük Balıkçı kasabasını terk edip Mexico City' e, daha sonra Los Angeles' e ve en sonunda holdingini genişletebileceğin New York' a yerleşirsin.” Balıkçı düşünceli vaziyette sorar, “Peki senyor, bu anlattıklarınız ne kadar zaman alır?” Amerikalı yanıtlar, “15-20 yıl kadar.” “Peki bundan sonra senyor?” diye sorar Balıkçı.. Amerikalı güler, “Şimdi anlatacağım en iyi tarafı! Zamanı geldiğinde, şirketini halka acarsın ve şirketinin hisselerini iyi paraya satarsın! Kısa zamanda zengin olup milyonlar kazanırsın!” “Milyonlar?” der Meksikalı, “Eee... sonra senyor?” Amerikalı, “Ondan sonra emekli olursun. Geç vakitlerde yatabileceğin küçük bir Balıkçı kasabasına yerleşirsin, istersen zevk için biraz balık tutarsın, çocuklarınla oynayacak, karınla siesta yapacak zamanın olur, Aksamları da arkadaşlarınla şarap içip, gitar çalarsın. nasıl, mükemmel değil mi?”

1 - 2 - 3 - 4