FIKRALAR
ADRES
İki
Karadenizli arkadaş İstanbul'a gelirler ve genelevi aramaya başlarlar. Sora
sora Karaköy’e kadar gelirler. Karaköy'de Temel bir turistle çarpışır.
Turist Temel'in hemen beline tabancasına elini uzattığını görünce; eliyle
kendini işaret ederek: “I am sorry.“ der. Temel de elini belinden çeker. Dursun
sorar Temel'e : “Turist sana ne dedi?” Temel cevap verir: “Bir şey yok canım, o da bizim
gibi .m sorayi“
AGOR
İLE NAGOR
Agor
ve Nagor adında evli bir çift varmış. Agor uyuşuk tembel bir kocaymış,
Nagor ise aklını iyi kullanabilen bir kadın. Bir gün Nagor evdeki her şeyin
ters gittiğini farketmis. Musluklar bozuk lambalar yanmış.... Neyse Agor’a
gider ve “Nagor
lambalar yanmış, bi değiştiriversene.” der. Agor da “Niye,
ben elektrikçi miyim?” der. Nagor “O
zaman muslukları yap.” der. Agor yine aynı
uyuşuklukla “Niye,
ben tesisatçı mıyım?” Nagor
“Peki.” der ve gider. Agor ertesi
gün işe gider. Geldiğinde her şeyi düzgün bulur ampuller yanıyor,
musluklar tamir edilmiş. Tabii şaşırır, Nagor’a sorar “Nooldu?” diye. Nagor da bir adam ismi verir “O
yaptı.” Der. Agor telaşlanır, “Ama
o çok kötü bir adam, muhakkak senden karşılığını istemiştir.”
der. Nagor da “Benden tüm bunların karşılığında
iki şey istedi. Ya benimle yatarsın ya da bana pasta yaparsın dedi.”
derken Agor rahatlar ve karısına “Tabii
sen de ona pasta yaptın.” der Nagor da ona “Niye ben pastacı mıyım?” der.
AĞUSTOS
BÖCEĞİ VE KARINCA
Karınca
yaz boyunca çalışırken ağustos böceği saz çalmış. Bilirsiniz hikayeyi... Tabi kış gelmiş, karınca sıcacık
evinde afiyet içinde yaşıyorken
bir gün kapısı çalmış. Bakmış ağustos böceği. “Tamam“ demiş, “Yaz
boyunca saz çaldın şimdi aç
kaldın ve benden yemek istemeye geldin,
değil mi? Saz çalacağına biraz çalışmış olsaydın böyle aç
kalmazdın demi?.“ Ağustos böceği de “Yoo.
Yanlış anladın“ demiş.
“Biz yaz boyunca saz
çalınca, ayıptır söylemesi biraz para yaptık da“ demiş. “Hatta
meşhur da oldum, şimdi Avrupa turnesine çıkıyorum. Belki oralardan
istediğin bir şeyler vardır, diye sormaya geldim“ demiş.
Hakikaten de karınca bir bakmış
ağustos böceğinin hiç öyle aç bir hali yok. Üzerinde
bir kürk var, arkada da kocaman bir limuzin, önünde şoförü ile onu
bekliyor. “Yok, bir şey istemiyorum“ demiş. “Ama Fransa'ya uğrayacaksın değil
mi?“ diye sormuş. Ağustos böceği de “Evet“ demiş. “İyi
o zaman!” demiş, karınca
“Paris'e
gidince orada La Fontaine diye bir adam var, onun yüzüne bir tükür benim için, oldu mu?” demiş.
AKSİ
KARİ
Temel
köyde kahve önünde otururken arkadaşı kan ter içinde gelir ve Temel 'e:
- Ha burda
niye oturiysun, koş kaynanani kurtar, çamaşır yıkarken dereye düşti, suya
kapıldi.
Temel
dere kenarına koşar ve yukarı doğru koşmaya başlar. Arkadaşı:
- Yahu dere aşağıya
akay sen yukarı koşaysın. Temel cevap verir:
- Sen
bilmezsun benum kaynanam ne aksi karidur.
AKVARYUM
Büyük
bir akvaryum galerisini gezen Temel alt katta büyük bir balık görür, adamın
biri de kafasını akvaryuma dayamış, kafasını nereye götürse balık o
yana geliyor. Temel dayanamamış sormuş nasıl oluyor diye, adamda anlatmış:
- Benim
beynim balığınkinden güçlü olduğu için onu etkim altıma aldım, ben ne
yaparsam, o da onu yapıyor.
Bir
süre sonra adam oradan ayrılıyor ve bizim temel aynı şeyi denemeye başlıyor.
Adam geri geldiğinde ne görsün! Temel kafayı akvaryuma yaslamış balık sağa
gidiyor Temel sağa gidiyor, balık sola gidiyor Temel sola gidiyor.
ALTILI
GANYAN
Veli
efendi hipodromuna giden Temel, atlar start alır almaz favorisi olan atı
elinde dürbünle takip ederek bir yandan da “Ulanım
benum, yabak nasıl da yel gibi gidey” diyerek atını teşci eder.
Gerçekten de Temel’in atı en öndedir. Etraftakiler gıpta ile Temel’e
bakarlar, Temel dört köşedir. Fakat bir süre sonra atlar teker teker
Temel’in atına yetişip geçmeye başlarlar. Derken Temel’in atı en
sonuncu duruma düşer. Temel etrafın alaylı bakışlarına aldırış etmeden
tezahürata devam eder. “Uy
aslanım benum ya bak nasıl da hepsini önine katti getiriy.”
ALTMIŞBEŞ
MİLYON
Bir
zamanlar oldukça yüksek mevkilere ulaşmış bir bayan politikacımız, işsiz
kalınca sırayla iş adamlarının kapısını çalıp iş aramaya baslar. Önce
Sabancı’ya gider. “Efendim ben ayni zamanda ekonomi profesörüyüm, politika da çok önemli
görevlerde bulundum, lütfen bana bir iş verir misiniz?” der. Sabancı
düşünür ve “Sana ayda 50 milyondan fazla maaş veremem, istiyorsan gel yarın işe
başla.” der. Politikacımız “Aaa,
50 milyon da ne ki, benim cüzdanımın kenarını bile doldurmaz.”
diyerek bu kez Koç’un kapısını çalar. Koç da “Size
en fazla 70 milyon verebiliriz bayan.” der. Politikacımız başı önde
eve gelir ve her zaman akıl danıştığı kocasına “Şekerim,
çalmadığım kapı kalmadı ama şöyle parası bol bir iş bulamadım, sen ne
dersin?” der. Kocası bilmiş bilmiş başını sallayarak “Hanım sen git bir de Matild Manukyan'la konuş.“ der.
Ertesi gün politikacımız Manukyan'ın kapısı önündedir. "Efendim, ben ekonomi profesörüyüm,
ayrıca politikada çok önemli görevlerde bulundum bana uygun bir işiniz var
mı?" der. Manukyan yüzünde sıcak bir gülümsemeyle "Tabii
hanım kızım yarın gel işe başla sana ayda 2 milyar veririm."
der. Politikacımızın gözleri parlar birden, heyecanla " Sahiden o kadar eder
miyim?" diye sorar. Manukyan gayet sakin cevap verir, "Aa,
ne demek kızım, 65 milyon senin için sırada bekliyor!"
AMERİKALI